13 Temmuz 2014

İçedönüklerin Dünyası

Çevrenizde her gün saatlerce yalnız kalmaya ihtiyaç duyan kimse var mı? Sadece duygular ve düşünceler hakkında sakin sohbetler yapmayı seven, kalabalık bir topluluğun önünde bomba gibi bir sunum yapabilen, ancak insan grupları içerisinde biraz ayrık duran ve laflamakta beceriksiz olan kimse var mı?

Birlikte küçük bir partiye gitmek için yakasından zorla çekmeniz gereken, bu sırada sürekli mızırdanan, parti ertesi kendisini toparlamak için ortalıktan kaybolan birisi var mı? Çevrenizde hiç, muhabbet niyetiyle şaka ve espri yaptığınızda, kaşlarını çatan, ürkek duran, ne yapacağını bilemeyip homurdanan veya yüzünde boş bir gülümseme oluşturup, yere bakan kimse var mı?

Eğer varsa, bu kişiyi “çok ciddi” olarak mı nitelersiniz? Ona “neyin var?” diye sorar mısınız? Yoksa onu soğuk, kibirli veya kaba olarak mı nitelersiniz? Yoksa onu içinde bulunduğu halden çıkarmak için iki kat efor mu harcarsınız?

Bu sorulara Evet cevabını veriyorsanız; büyük ihtimalle elinizde bir "İçedönük" mevcuttur ve ona olması gerektiği gibi davranmıyorsunuz demektir.


Yukarıdaki metni Jonathan Rauchmar, 2003 yılının Mart ayında The Atlantic dergisinde kaleme almış. Kendisinin de bir İçedönük olduğunu söyleyen Rauchmar, bir İçedönük gözüyle dünyanın nasıl göründüğünü anlatmış. İçedönüğün çevresindeki insanların nelere dikkat etmesi gerektiğini son derece samimi, biraz da iğneleyici bir dille, aslında tam da bir İçedönük gibi yazmış.

Bilgi Teknolojileri başta olmak üzere, tüm sektörlerde sayıları azımsanmayacak kadar çok olan İçedönükler’in halinden anlamak, hem iş yaşamı için, hem de sosyal yaşam için, hatta aile hayatı için de oldukça önemli. Yakın çevrenizde bir İçedönük varsa, mutlaka bu makaleyi sonuna kadar okumanızı ve tanıdıklarınızla paylaşmanızı “bir İçedönük olarak“ şiddetle tavsiye ederim.

Şimdi Jonathan Rauchmar’ın makalesine geri dönelim, samimi ve sitemkar diliyle bir İçedönüğün haykırışına kulak verelim:

Bilim dünyası son yıllar içerisinde İçedönüklerin alışkanlıkları ve gereksinimleri ile ilgili birçok şey ortaya çıkardı. Hatta, yapılan beyin tarama çalışmaları ile İçedönük insanların bilgiyi diğer insanlardan farklı şekilde işledikleri öğrenildi. Eğer siz de bu önemli konu hakkında yeterince bilgili değilseniz, emin olun ki yalnız değilsiniz. İçedönükler, yaşamımızda hiç de azımsanacak sayıda olmalarına karşın, genellikle toplum içerisinde yanlış anlaşılmakta ve mağdur olmaktadırlar.

Biliyorum; çünkü benim adım Jonathan ve ben bir İçedönüğüm.

Evet, yıllarca bunu reddettim. Buna karşın, gayet iyi sosyal becerilerim vardı. Asık suratlı veya nefret dolu bir insan değildim. Genellikle şimdi de olduğu gibi utangaçlıktan oldukça uzaktım. Samimi düşünceler ve duygular, tutkular ve ilgi alanları hakkında uzun uzun sohbet etmeyi de çok severim. Sonunda, kendi kendime, İçedönük olduğumu kabul ettim. Hem sosyal, hem iş arkadaşlarıma içimi döktüm. Bu haykırışın sonucunda, kendimi birçok zararlı ön yargıdan ve klişeden kurtulmuş halde buldum. Şimdi size, aile üyeleriniz, dostlarınız ve iş arkadaşlarınız arasındaki İçedönük insanlarla, hassas ve destekleyici biçimde iletişim kurabilmenizi sağlayacak herşeyi anlatacağım. Bildiğiniz, güvendiğiniz ve sürekli etkileşim halinde olduğunuz bir İçedönüğü hayal edin. Ona karşı tutumunuzla, muhtemelen onu sürekli deli ediyorsunuz. Uyarı işaretlerini öğrenmeye değer.

İçedönüklük nedir? Modern tanımı ile, içedönüklük kavramı 1920’lere psikolog Carl Jung’a kadar gider. Onun çalışmaları, bugün kullandığımız birçok kişilik testinin temel dayanağı olan ve sıkça kullanılan Myers-Briggs Kişilik Göstergesinin temel kaynağı olmuştur. İçedönüklerin utangaç olmaları gerekmez. Utangaçlar sosyal ortamda endişeli veya ürkek olur, veya kendini suçlayan bir algı içinde olurlar. İçedönükler genellikle olmazlar. İçedönükler, insanları sevmeyen kişiler de değillerdir. İçedönükler, sadece diğer insanları yorucu bulurlar.

Dışadönüklerin enerjileri ise insanların varlığıyla artar, buna karşın, yalnız kaldıklarında solarlar. Dışarıdan kendilerinden sıkışmış görünürler. Bir Dışadönüğü iki dakika yalnız bırakın, hemen telefonuna uzanır. Buna karşı, bir iki saat sosyal olarak aktif olduğumuzda, biz İçedönüklerin pasif konuma geçip, şarj olmamız gerekir. Benim kişisel formülüm kabaca her bir saatlik sosyalleşmeye karşılık iki saat yalnız kalmaktır. Bu anti-sosyallik değildir. Bu depresyonun habercisi de değildir. Tıbbi müdahale gerektirmez. İçedönükler için, düşüncelerimiz ile baş başa kalmak, uyumak gibi iyileştirici, yemek yemek gibi besleyicidir. Bizim mottomuz şudur; “Ben iyiyim, sen de iyisin, sadece küçük dozlarda takılalım.”.

Toplumda İçedönüklerin oranı nedir? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için Google üzerinde kapsamlı bir araştırma yaptım. Cevap: İnsanların %25’i İçedönükmüş, genel anlamda yarıdan azı diyebiliriz. En beğendiğim cevap ise şu oldu: “Olağan nüfusun azınlığı, ileri zekalı nüfusun çoğunluğu.”

İçedönükler yanlış anlaşılır mı? Vahşi biçimde evet. Sürekli bunu yaşarız. Eğitim uzmanları Jill D. Burruss ve Lisa Kaenzig, şöyle yazmışlar; “Dışadönüklerin, İçedönükleri anlaması oldukça zordur.” (Bu arada, içedönüklerin sayısı ile ilgili yukarıdaki paragrafta, tırnak içindeki yorumu da onlar yapmış.) İçedönüklerin ise Dışadönükleri anlaması kolaydır. Dışadönükler sürekli olarak diğer insanlarla etkileşime girerek, gevezelik yaparak, kim olduklarını anlatırlar. Avucunuzun içi ne kadar gizemli ise, dışadönükler de o kadar gizemlidir. Ancak yol iki taraflı akmaz. Dışadönükler, içedönüklükleri ya az anlar, genellikle de hiç anlamazlar. Bir Dışadönük, bir insanın neden yalnız kalmaya ihtiyaç duyabileceğini hayal bile edemez, hatta “ben biraz yalnız kalayım” önerisine içerler. Bu durumu Dışadönüklere her anlatışımda, beni gerçekten anladıklarına dair herhangi bir ışık alamadığımı söylemeliyim. Biraz dinler, sonra yine bıcır bıcır konuşmaya başlarlar.

İçedönükler toplumda ezilir mi? Bu soruya cevap olarak Evet demek durumundayım. Birincil olarak, Dışadönükler, sadece çaçaronların rahat ettiği politika dünyasında fazlasıyla temsil edilirler. George W. Bush’a bakın. Bill Clinton’a bakın. Sanki sadece insanların arasındayken yaşama dönüyorlar. Politikada yükselmiş Calvin Coolidge, Richard Nixon gibi birkaç İçerdönük sayabiliriz; onların da nefesi bir yere kadar yetmiştir. Bu noktada muhtemel istisnalardan birisi Ronald Reagan’dır. Soğukluğu ve mahremiyetine düşkünlüğü konusunda masallara konu olmuş olması, ondaki derin içedönüklüğün muhtemel işaretleridir. Zira okuduğuma göre birçok aktör İçedönük olurmuş. Diğer yandan, birçok İçedönük de, sosyalleşirken kendini aktör olarak hisseder. Sonuç olarak, politika arenasında İçedönüklere yer olduğu pek söyleyemeyiz.

Dışadönükler her hâlükârda yaşamı domine ederler. Bu çok acıklı bir durum aslında: Eğer dünya biz İçedöklerin etrafında dönüyor olsaydı, hiç kuşku yok ki daha sakin, daha insaflı, daha barış dolu bir yer olurdu. Yanlış hatırlamıyorsam Coolidge şöyle demişti; “Yaşamımızdaki sorunların beşte dördünün, sadece yerimizde oturup, hareketsiz durarak çözebileceğimizi bilmiyor musunuz?” (Coolidge’in ayrıca “Birşey söylemezsen, kimse söylediğini tekrar etmeni istemez.” diye bir sözü vardı. Gerçek bir İçedönüğün, en sevmediği şey "kendisi hakkında konuşmak"sa, ondan daha çok sevmediği şey; "söylediğini tekrar etmesi" istenmesidir.)

Dışadönükler, konuşmak ve ilgiyi üzerlerinde tutmak konusundaki bitmez tükenmez iştahları ile sosyal ortamı da domine eder ve standartları belirlerler. Dışadönük odaklı toplumumuzda, cana yakın olmak normal ve bundan dolayı da beklenen bir özellik olarak kabul edilir. Canayakın olma mutluluğun, güvenin ve liderliğin işaretidir. Dışadönükler, büyük kalpli, enerjik, sıcak, empatik olarak nitelenirler. İçedönükler ise, tedbirli, yalnız, çekingen, suskun, düşüncelerini kendine saklayan gibi cimri ve dar kelimelerle nitelenirler. Bu kelimeler duygusal cimriliği ve kişiliğin küçültücü anlamlar taşırlar. Kadın İçedönüklerin durumu daha da zordur. Belirli çevrelerde, İçedönük erkekler bir şekilde sert ve sessiz olarak nitelenebilirken, kadınlar için suratsız, somurtuk, kibirli gibi kelimeler kullanılır.

İçedönükler kibirli ve kendini beğenmiş insanlar mıdır? İçedönüklerin dışarıdan görünüşleri bu tip bir yanılgıya olanak verir. Bu tipik yanlış yargı, bizim dışadönüklere nazaran biraz daha derin, daha zeki, daha özgür, daha dengeli, daha rafine ve daha hassas olmamızdan kaynaklanır. Ayrıca, ayaküstü muhabbet etme yoksunluğumuz bu yanlış yargıyı destekler. Dışadönükler bu eksikliği genellikle küçümser. Biz genellikle konuşmadan önce düşünürüz, buna karşın dışadönükler konuşurken düşünmeye meyillidir; bundan dolayı dışadönüklerin toplantıları bir türlü bitmek bilmez. Thomas P. Crouser, “Neden tüm parayı Dışadönükler kazanıyor? isimli kitap hakkında yazdığı yorumunda şöyle diyor: “İçedönükler, dışadönüklerin şikayet etmelerinden çılgına döner. İçedönükler, şikayetlerini dile getirmezler, sadece karanlığa bakıp lanet okurlar.”

En kötüsü, dışadönüklerin bize nasıl işkence yaptıkları hakkında hiçbir fikre sahip olmamalarıdır. Bazen, net bir konusu olmayan, geyik muhabbetinin yarattığı sis içerisinde biz nefes almakta zorlanırken, "bir an için durup; kendilerini dinlemeyi hiç düşünüp düşünmediklerini" merak ederiz. Buna rağmen, sabırla dayanmaya çalışırız. Çünkü popüler kitapların neredeyse tamamı, Dışadönükler tarafından yazılmıştır. Bu kitaplar da, konusu olmayan geyik muhabbeti yapmayı reddetmeyi, kabalık sayar, sohbet sırasında sessizlik olmasını garip karşılarlar.

Biz durumumuzun daha geniş kitleler tarafından anlaşılacağı bir gün olacağını sadece hayal edebiliyoruz. Belki, İçedönüklerin Haklarına yönelik bir hareket başlayacağını, hareketin sonuç getireceğini, yayınlanan ve herkes tarafından kabul gören bir manifesto olacağını umut ediyoruz. Bu sayede şöyle cümleler kurduğumuzda;

“Ben bir içedönüğüm. Sen mükemmel bir insansın ve seni seviyorum. Fakat şimdi lütfen birazcık sus.”

garip karşılanmayacağımız bir gün olacağını hayal ediyoruz.

Hayatımdaki bir içedönüğe, onu desteklediğimi ve seçimlerine saygı duyduğumu nasıl gösteririm?

Birincisi, bu durumun onun seçimi olmadığını anlamalısınız. Bu bir yaşam tarzı değildir. Bu bir tercih değildir. İçedönüklük kişilik meselesidir.

İkincisi, bir içedönüğün kendi içinde kaybolduğunu, bir yerlere dalıp gittiğini gördüğünüzde, ona “Neyin var, iyi misin?” dememelisiniz.

Üçüncüsü; böyle bir durum ile karşılaştığınızda hiç birşey dememelisiniz. 

İşte o zaman, içedönük arkadaşınız, onu çok iyi anladığınızı ve ona saygı duyduğunuzu zaten çok iyi anlayacaktır.

Not: Eğer siz bir İçedönükseniz; profesyonel yaşamda sesinizi duyurabilmelerinin yollarını anlatan birçok kitap mevcut; Amazon'da bu konudaki sayısız kaynaktan yararlanabilirsiniz: http://amzn.to/1mu4ETo

Hiç yorum yok: