1 Kasım 2008

Vurgun

O gece,
Bir mızrak gibi saplandım ateşin göbeğine,
Hiç ses çıkaramadı yüreğin,
Ağladı sarsa sarsa vücudunu,
Cayır cayır ağladı.
Acıyla inleyerek ağladı.
Tüm sevenlerin,
Ağır geldi hızla gelişim, saplanışım ve orada kalışım.

Ben gelmeden önce sakin ve sessizdi gecen,
İsimsiz ve kimsesizdi içindeki gölgeler.
Bir hülyanın yalan mutluluğu vardı gözlerinde,
Her duvarında,
Resimsi bir içe dönüklük hali,
Şarkımsı bir neşe hali.
Ankara'nın dumanlı binaları gibi,
Boğaz'ın sis çökmüş kış sabahları gibi,
Mordoğan'ın kara kayalıkları gibi,
Karadeniz'in kavgacı dalgaları gibi,
Ben gelmeden önce,
Tatsızdı herşey; farkında değildin.

O gece arşa doğru şahlandığımda,
Kimsenin haberi yoktu, yola çıktığımdan,
Zehir gibi savrulduğumdan ve hızla yükseldiğimden,
Hükmü ağzımı kesen bir bıçaktı,
Söylemedim kimseye; anlatmadım dostlara.
Kan akıyordu zaten benden,
Akacağı kadar akmamıştı;
Hepsi boşalmalıydı bedenimden.
Her damlası mest olur gibi inecekti yeryüzüne,
Aktıkça hızlanacaktım,
Hızlandıkça hırslanacaktım,
Sarhoş edercesine,
Kendinden geçercesine,
Kesilmiş bir şah damarıdan kanın fışkırışı gibi,
Azrailin gözleri gibi,
Hırslanacaktım.

O gece arşın kubbesini yırtarken,
Yanından geçtiğim her yıldızı söndürdüm ben,
Mehtabın izini sildim gökyüzünden,
Karanlıkta uçan kuşları da aldım yanıma,
Hep birlikte yardık semayı,
Çığlığımızla deldik kulakları,
Uykunun derinliğindeki rüyaları,
Katliamları, hayvansı kovalamacaları, kabusları,
Mezarların yalnız taşlarını,
Sallanan selvi gölgelerini,
Soğuk yastıkları,
Yalnızları ve onların yalnızlıklarını,
Seni, ve senin girdaplarını.
Karmaşanın babası olacağımıza ant içtik,
Pes etmeyeceğimize ve ilerleyeceğimize.

O gece üzerinden geçerken bulutların,
Tüm azmim senin üzerineydi,
Her meridyende seni hissettim tekrar tekrar,
Mavi göğün ceninini bile gördüm gözlerinde,
Yarı saydam bir yaprak gibi yumuşaktı,
Masum ve şehvetliydi.
Kuşlar ve ben, hep birlikte görüyorduk,
Gülümseyişin,
Ağmaların gözlerini kamaştırırdı, inan.
Hızımızı kesersek göremezdik,
Ardımıza ne bıraktıysak yok oldu gücümüzden,
Sarsmak için yola çıkmıştık,
Gözlerinden ve gülümsemenden güç aldık.

Yolun sonuna geldiğimde,
Kan kalmamıştı damarlarımda,
Tüm zihnimin tek durağı olmuştu hedefim,
Zerafetimin doruk noktasındaydım,
Asaletimin zirvesine tırmanmıştım,
Hatıralarının değerini yerle bir etmeye geliyordum,
Yüceliğinin mihrabını yakmaya geliyordum,
Bunu düşündükçe hızlanıyordum,
Öyle sert geliyordum ki,
Ankara'nın dumanlı binaları da,
Boğaz'ın sis çökmüş kış sabahları da,
Mordoğan'ın kara kayalıkları da,
Karadeniz'in kavgacı dalgaları da.
Sustu.
Hepsi sustu.

Son nefesimden önce kanatlarımı açtığımda,
Senin adını söyledim kuşlara,
İşte o anda,
Kuşlar el pençe çırpınırken,
Oradan oraya savrulurken,
Birbirlerinin gözlerinden kaçışırken,
Bir mızrak gibi saplandım ateşin göbeğine,
Hiç ses çıkaramadı yüreğin,
Sarsıla sarsıla ağladı,
Cayır cayır ağladı.
Acıyla ağladı.
İşte bu vurgundu,
Ağır geldi hızla gelişim, saplanışım ve orada kalışım.

01.11.2008 - Taksim - İstanbul

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Evet vurgun bu olsa gerek,ya hayata karşı çektiğimiz vurgun...bizleri farklı girdaplara sürekleyen hayat vurgunu,en yaşanmazıda bu...

Adsız dedi ki...

bu muhteşem birşey arka arkaya 4 defa okudum ama bir daha bir daha okuyasım geliyor elinize saglık.

Adsız dedi ki...

Vurgunu hissetmek gercekten nedir bilirmisin sen şairim?? bakışınla başlattıgın kalbi zorlayan her vurgununla başetmeye ugraşmak,beni anlayabilirmisin sen , kendini şahlandırırken ruhuma hukmedercesine,ya ben?ya biz?bekliyoruz..gel her vurgunu aynı ana sıgdıralım,yedirelim kemiklerimize,kaçma gel,korkmadan,yılmadan,bakalım semadan aşağılara,,ama inmeyelim hep oralarda yaşatalım ruhlarımızı.ağlasın insanoglu,özensin özgur ucuslara,gel,saniye bile degerliyken gel..korkmadan,yılmadan..muhteşem bile diyemem cumlelerine ,hissettirdiklerin muhteşemken...

Nostalji

Sözde Şair'in Aşk Hakkındaki Yanılgısı

Ben lisedeyken bir şair: "Birini seviyorsan ve sevdiğin kişi bunu bilmiyorsa sevginin ne anlamı var?" demişti. Bu sözden çok etki...